5 Mart 2019 Salı

ESKİ DEFTERİMDEN NOTLAR - GRİ

Bu kentin rutubet tutmuş duvarlarından kaçmaktayım. Soluğuma kin bulaştıran havanın göğsümü işgal etmesine daha fazla dayanamam. Gücüm mücadele etmeye değil yalnızca kaçmaya yetecek kadar. Maksadım bu taştan kaldırımlara, koca katlı betonlara, migrenimi azdıran bu korkunç gürültüye sitem etmek değil. Bir sitem edilecekse ancak o taştan kaldırımlarda yürüyen taştan kalplere edilebilir. Yeşil düzlüklerin üzerine oturtulmuş mozaik desenli mabedin hatırına susarak ayrılıyorum bu şehirden. Kimseye dargın düşmedim fakat dizlerimin üzerine düştüğümde de elimden tutan olmadı. Kabahat benim zira yalnızlığa katlanamam sandım. Marifet kalabalık sofralar kurmak değil, yalnızlığı kendinle tamamlayabilmekmiş. Sevecen gözlerle bakan riyakar kahkahaların çatal bıçak seslerine karışması ne de hazinmiş. Ancak göğe bakmayan, yeşilin tonlarını ayırt edemeyenlere has olabilirdi bu korkunç sıfatlar. Sahi baksalar da göremezlerdi, her yer griye bürünmüştü bu kentte, o renkli mozaikler hariç. Tüm çocukların elinden tutup oraya gitmek isterdim. Göğüslerine memleketimin ovalarına benzer sevgi doldururdum. Yapamadım, babamdan miras kalan sevecenliğimi dahi yutmuştu bu kent. Ne bir dost edinebilmiştim kendime ne de ahbap. Yalnızlığın büsbütün kendisiydim. Çok çabaladım onlar gibi olmaya ama giymeye çalıştığım elbisenin içinde hep çok cılız kaldım.

Hülasa gitmekteyim. Otobüsün  camına düşen gölgeme sarılıyorum. Tekerlerin gittiği yönde beni neyin beklediğinden artık korkmuyorum. Zaten tüm korktuklarımı yaşamadım mı?